Sultan Osman Gazi

Sultan Osman Gazi
Babası: Ertuğrul Gazi
Annesi: Halime Hatun
Doğum Tarihi: 1258
Doğum Yeri: Söğüt
Tahta Çıkışı: 1299 (1300)
Ölümü: 1324

    Osman Bey, Osmanlı Devleti’ni ve Osmanoğullarını kuran ve adını devletine ve soyuna vermiş bulunan ilk Osmanlı Sultânıdır. Kendisine Kara Osman, Fahruddin ve Mu’înüddin de denmiştir. Osman Gâzî, hayatının sonuna kadar emîr yani bey olarak anılmıştır; vefâtından sonra Hân ve Sultân denmiştir. Çünkü hayatının sonlarına doğru uc beyi olmuştur.

Osman Bey, 1258 tarihinde Söğüt’de veya Osmancık’da dünyaya geldi. Babası 
Ertuğrul Gâzî ve annesi Halîme Hâtun’dur. 24 yaşındayken babasının yerine 
geçti. Osman Gâzî, önce Kastamonu’daki Çobanoğullarına, sonra da Kütahya’daki 
Germiyanoğullarına bağlı idi. Onlar da Selçuklu Sultânına bağlıydılar. İlk evliliği, 1280 
civarında, Sultân Orhan’ın annesi ve Selçuklu vezirlerinden Ömer Abdülaziz Beyin kızı 
olan Mâl Hâtun iledir. 1289 yılına doğru Şeyh Edebali’nin kızı Rabî’a Bâlâ Hâtun ile
 evlenince, nüfuzu ve kudreti arttı. Bu hanımından da Şehzâde Alâ’addin dünyaya geldi.
1281 yılında babasının yerine aşiret beyi olan Osman Bey, bir görüşe göre, Selçuklu 
Sultânı II. Gıyâseddin Mes’ûd’un 1284’de Söğüd ve çevresinin kendisine tahsis edildiğine
 dair olan fermanı ve yanında hediye ettiği ak sancak, tuğ ve mehterhâne ile uc
 beyi olmuştur. 1288 veya 1291 tarihinde Karacahisâr’ı fethetmesi ve Dursun Fakih’e
 kendi adına hutbe okutması, Osman Bey’in yarı istiklâlini kazanması demektir.
Osman Gâzi’nin Bizans sınır şehirlerini birer birer fethetmesi üzerine telâşa düşen
 Bizanslılar onu ortadan kaldırmak için bir düğün vesilesiyle bir baskın hazırlarlar.
 Baskına baskınla cevap veren Osman Bey, 1299 yılında Yarhisâr ve Bilecik’i fethetti ve 
beylik merkezini Bilecik’e nakletti ve fitneye sebep olan Yarhisâr Tekfurunun kızı Nilüfer’i
 (Holofura’yı) oğlu Orhan ile evlendirdi. Bu tarih, daha önce açıklanan sebeplerle Osmanlı
 Devleti’nin kuruluş yılı kabul edildi. 

27 Ocak 1300’de Selçuklu Sultânı III. Alâ’addin Keykubad’ın saltanat alâmeti olan 
tabl, alem ve tuğu Osman Beye bir ferman ile göndermesi ile artık Osman Bey müstakil
 bir uc beyi olmuştu. 1301 yılında Bursa’ya yakın bir yerde Yenişehir’i kurdu ve saltanat 
merkezini buraya nakletti. Bu arada bütün bu fetihlerde kendisine yardım edenleri de 
unutmadı ve kardeşi Gündüz Bey’e Eskişehir’i; oğlu Orhan Bey’e Sultânönü’nü; Hasan 
Alp’a Yarhisâr’ı; Şeyh Edebalı’ya Bilecik’i ve Turgut Alp’e İnegöl’ü verdi ve Edebalı’nın 
torunu Alâ’addin’i yanında götürdü. 1308 yılında İlhanlı Hükümdarı Ahmed Gazan tarafından
 Selçuklu Devletine son verilince Osmanlı Devleti tamamen müstakil hale geldi. 1313’de
 Harmankaya Hâkimi Köse Mihal Bey’in Müslüman olmasıyla Mekece, Akhisâr ve 
Gölpazarı Osmanlının eline geçti. 1320 yılından itibaren çevrede fazla görünmeyen Osman
 Bey, 1324 yılında beyliği oğlu Orhan Bey’e devretti. 1324 yılı Şubat ayında Bursa’nın 
fethini görmeden 67 yaşında vefat eden Osman Bey, vasiyeti üzerine, geçici olarak 
gömülü bulunduğu Söğüd’den alınarak 2.5 yıl sonra 1326 yılında Bursa’daki Gümüş 
Künbed’e defn olunmuştur.

Babasından 4800 km2 olarak aldığı toprakları 16.000 km2’ye çıkaran Osman Bey’in Orhan
 ve Alâ’addin dışındaki çocukları şunlardır: Fatma Hâtun, Savcı Bey, Melik Bey, Hamîd Bey,
 Pazarlı Bey ve Çoban Bey. Bugünkü 
mülkî taksimata göre, Osman Bey zamanında Osmanoğullarının ülkesi, Bilecik, Eskişehir 
merkez, Sakarya’ya bağlı Geyve, Akyazı ve Hendek, Kütahya-Domaniç ve Bursa ilinin
 Mudanya, Yenişehir ve İnegöl ilçelerini kapsıyordu. 
Osman Bey zamanındaki büyük âlimler ve şeyhlerden bazılarını da hatırlatmakta yarar 
vardır: Âlimlerden en önemlileri Mevlânâ Şeyh Edebalı, Dursun Fakîh ve Hattâb bin Ebî 
Kâsım Karahisârî’dir. Maneviyât reislerinden ise, Şeyh Muhlis Baba, Şeyh Âşık Paşa, Şeyh 
Ulvân Çelebi, Şeyh Hasan Çelebi ve Baba İlyas mutlaka zikredilmelidir.


1258Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin doğumu.
1281Osman Gazi’nin babası Ertuğrul Gazi’nin ölümü.
Osmanlı tarihinde ilk savaş, Ermeni-Beli çatışması.
1284Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın, Osman Gazi’ye Söğüt Uç
 Beyliği’ni verdiğini bildiren fermanı göndermesi.
Osman Gazi’nin oğlu Orhan Bey’in doğumu.
1285Osman Gazi’nin ilk zaferi “Kuluca-Hisar” (İnegöl’e yakın)ı fethi.
1286İnegöl ve Karacahisar Tekfurlarının Osman Gazi’ye karşı ittifakları.
1288Karacahisar’ın fethi.
1289Alaeddin Keykubat tarafından, Eskişehir ve İnönü taraflarının da Osman Gazi’ye
verilmesi.
1292Osman Gazi’nin kuzey Sakarya’ya akın hareketi.
1298Bilecik, Yarhisar ve İnegöl Kaleleri’nin fethi, esir alınan Nilüfer Hatun’un Orhan
Gazi’ye eş olarak verilmesi.
1299Selçuklu saltanatının sona ermesi.
Osman Gazi’nin bağımsız idaresinin, Osmanlı Devleti (Batı Türk Devleti) nin tarihî
 varlık alanına çıkışı.
1300Yondhisar ve Yenişehir Kaleleri’nin fethi.
Yenişehir’in devlet Merkezi olması.
1301Osman Gazi’nın Koyunhisar zaferi.
Kirmasti, Mihalıç ve Ulubad’ın Bizanslılardan alınması.
1302Köprühisar’ın fethi.
1303İznik’in abluka altına alınması.
Marmarıcık Kalesi’nin fethi.
1306Osman Gazi’nin Dinboz zaferi, Kestel, Kete ve Ulubat Kaleleri’nin fethi.
Osmanlılarla yabancılar arasında ilk askeri mukavelenin imzası.
1307İlk İznik kuşatması ve Yalova akını.
1308İmralı Adası’nın fethi, Marmara Denizi’ne çıkış.
1313Harmankaya Tekfuru Köse Mihal’in, Osman Gazi maiyetine girmesi.
Akhisar, Geyve, Lüblüce, Lefke, Hisarcık, Tekfurpınarı, Yenikale, Karagöz ve
Yanıkçahisar Kaleleri’nin fethi.
1314Bursa kuşatmasının başlaması.
1316Şehzade Süleyman’ın doğumu.
1317Karatekin, Ebesuyu, Karacebeş, Tuzpazarı, Kapucuk ve Keresteci Kaleleri’nin
fethi.
1320Osman Gazi’nin, oğlu Orhan Gazi’yi yerine vekil tayin etmesi.
1321Mudanya’nın fethi.
Gemlik seferi.
Trakya bölgesine ilk Osmanlı akınının başlaması.
1323Akyazı’nın fethi.
1324Karamürsel’in fethi.
1325Orhaneli’nin fethi.
Bolu, Kandıra, Ermenipazarı ve Devehisarı Kaleleri’nin fethi.
Osman Gazi’nin ölümü.
Orhan Gazi’nin tahta çıkışı.

Bursalı Kadızade Rumi



Asıl adı Selahaddin Musa olan, Bursalı Kadızade Rumi ortaçağın ünlü türk matematik ve astronomi bilginidir. Soyca ilim sahibi bir aileden geldiği ve çağının bilim otoritelerinden bursa kadısı Mehmet Çelebi’nin oğlu olduğu için, Bursa ve çevresinde daha çok “Kadızade” olarak tanındı. Her ne kadar bilim tarihi ile ilgili birçok kaynakta, doğumu 1337 tarihi olarak gösterilse de bu bir tahminden öteye gitmemektedir. Ölüm tarihinin ise 1436 ya da 1437 olduğu sanılmaktadır.
İlk öğrenimini Molla Fenari gibi değerli bilimadamlarının eğitim verdiği medresede tamamladı. Daha sonra matematik ve astronomi bilgilerine yenilerini katmak için, Horosan ve Maveraünnehir bölgelerine gitti. Burada uzun yıllar bölgenin ve çağının ünlü bilgini Seyyid Şerif Cucani’den felsefe derslerini aldı. Hocasının “Mevakif (duraklar)” adlı eserini inceleyip, eserde birtakım eksiklik ve yanlışlıklar tespit etmesi üzerine hocası Seyyid Şerif Curcani ile arası açıldı. Bu sebeple Curcan’dan ayrılarak Bursa’da okuduğu yıllarda kendisinden ders aldığı hocası Molla Fenari’den şöhretini duyduğu Maveraünnehir Bölgesinin Semerkant Şehrine geldi ve Semerkant Rasathanesi olarak bilinen gözlemevinde çalışmaya başladı. Yine bu şehirde kesin bilemediğimiz bir tarihte evlenip, Şemseddin Mehmet Adında bir oğlu oldu.
Adına “Anadolu” anlamında “Rûmi” sözcüğünün eklendiği Semerkant’ta, çağının ünlü astronomi ve matematik bilginleri ile temasa geçip, kendini tamamıyla bilimsel çalışma ve araştırmalara verdi. Kısa bir sürede çevresinde en çok sevilen ve sayılan bir bilgin olarak tanındı.
Uluğ Bey tarafından önemli bir astronomi kitabı olan “Zic-i İlhani” de gerekli düzeltmeleri yapmakla görevlendirilen Kadızâde Rûmi, birlikte çalıştığı Gıyasüddin Cemşid’in ölümünde sonra Semerkant şehirindeki Uluğ Bey Rasathanesi ve Uluğ Bey Medrese'si (bugünkü anlamıyla üniversite) yöneticiliklerine getirildi ve ölümüne dek bu görevlerini sürdürdü.

Yapmış olduğu eserler

  • Muhtasar-ı Fi’l-Hisab (Hesap Özeti): Matematik üzerinedir
  • Risale Fi-istihracı’l-Ceyb Derece-i Vahide: (Bir Derecenin Sinüsünü Elde Etme Üzerine Bir Risale): Bu Eserde 1 derecelik yayın Sinüs değerini elde etmek üzerine bir yöntem geliştirilmiştir.
  • Şerh el-Mülahhas Fi’l-Hey’e: Astronomi ile ilgili bir eserdir. Çağmini’nin el-Mülahhas Fi’l-Hey’e adlı astronomi eseri üzerine bir yorumdur.
  • Eşkâl-i Te’sis Şerhi: Geometrik öncüller dair bir eserdir. Euclides’in Elementler adlı eseri üzerine bir yorumdur.

Bursalı Kadızade Rumi'nin ilk adı Selahattin olup , ortaçağın ünlü TÜRK matematikçisi ve astronomi bilginidir.° Buse Arslan. °

Mehmet Ebussuud Efendi


Mehmet Ebussuud Efendi (1490–23 Ağustos 1574),"El-İmâdî" diye anılır, çünkü ailesi Musul civarındaki İmâdiyye'deydi, "Ebū s-Su'ūd" veya "Hoca Çelebi", İslam dininde Hanefi mezhebinde Osmanlı Şeyhülislamı'dır. 30 Aralık 1491 tarihinde Çorum'un İskilip ilçesinde doğdu. İskilipli Şeyh Muhiddin Mehmed Efendi'nin oğludur (anne tarafından da Ali Kuşçu'nun torunudur.) .1530'larda İstanbul, Bursa ve Rumeli'de kadılıklarda bulundu. Rumeli Kazaskeriliği'nden sonra Sultan I. Süleyman devrinde 1545 tarihinde Şeyhülislamlığa getirdi.  Başarılı olduğu için ölümnden sonra II. Selim devrinde de görevini sürdürdü. Kıbrıs'ın fethi gibi olayların kabülünde önemli rol oynadı.
Kanuni ve II. Selim devrindeki önemli kanun hareketlerinde bulundu. Çok önemli bir kişi olarak kabul edilmiştir.Kanunnameler hazırlattı. II. Selim onun ölümüne çok özülmüşür, ki oğullarının ölümünden çok üzlüdğü kaydedilir.
Önemli fetvalar hazırlayan Mehmed Ebussud, aynı zamanda bir şairdi. Bir çok alim yetişdirdiği için İlmiye sınıfı daha uzun bir müddet zayıflamadı. 23 Ağustos 1574'de vefat eden Ebussud, özellikle batıniliği benimseyen mutasavvıflara karşı koydu.



Eserleri

Malumat olunan 22 adet önemli eseri ile çeşitli risaleleri vardır. Aşağıda bunlardan bazıları verilmiştir:

Tefsir 

  • İrşadü’l-Aklu’s-Selim Mezaye’l-Kitabü’l-Kerim (Arapça tefsir),
  • Maâk'dü t-tarrâffi evveli sureti'l-Feth minel-Keşşâf
  • Tefsirü sureti'I-Furtan
  • Tef sini sureti'I Müminin
  • Risale fi bahsi imâni'l-Firavn

Hukuk 

  • Fetavayı Ebussuud Efendi,
  • Kanunname-i Ali Osmani (Kanuni devrine adını veren kanun)
  • Maruzaat (çeşitli fıkhî ve ameli hükümler),
  • Arâzî-yi Harâcıyye ve Oşriy-ye Hacında Kanun ve Fetvalar,
  • Risale fi vakfı'I-men kül ve'n-nufçûd,
  • Bidâatü'l-kadî li-ihtiyâcihi fil-müstakbel ve'l-mâzî,
  • Fe-tâvâ Kâtiblerine Tenbih,
  • el-Fetva'l müteallikti bı-beyânı'I-valftı'I-muteber e lı'l-hasad ve istihlâk) I-galat,
  • Gamezâtü I-melih fi evveli mebâhisi kasri'l-âmm mine't-Telvîh,
  • Sevâkjbii'l-enzâr fi evâılı Menârı'l-envâr,
  • Hasmü'l-hılâffi'l-mesh ale'l-htfaf,
  • Risale fi val^fi'I-arazî ve bazı âhkami'l-vakj,
  • Rishile fi tescili'I-evkaf Risale fi vakfı't-tâvahîn ale'I-arzı'l-mevkûfe li'l-gayr.
  • Öşür Hakkında Risale

Dil ve edebiyat 

  • Calatüt-ı Ebussuud (Gala-tât-ı Avam),
  • el-Kasîdetü'l-mîmiyye,
  • el-Kasâidü'l-Arabiyye,
  • Ka-sîde fi nsai's-Sultân Süleyman,
  • Münşeat-ı Ebussuud.
  • Galatat (yanlış kullanılan kelimeler),
  • Kaside-i Mimiyye (Arapça şiir)
  • Sevâkibü’l-Enzâr fi Evâili’l-Menâr
  • Ğamazâtu’l-Melih
  • Sevâkibü’l-Enzâr fi Evâili Menâri’l-Envâr fi’l-Usûl

Akaid 

  • Risale fi beyanı'I -kaza ve'l-kader

Tıp 

  • Risale li-ecli'ttaûn
  • Duânâme-ı Ebussu-ûud (Duaname yalın bir dil ilə yazılmış duar və hadisler),
  • Risale fi ediyeti'l-me'sûre
  • Risale-i Mergûbe
  • Mecmua-ı Deavât

Seyid Ali Reis


Hayatı

İstanbul, Galata'da doğdu. Sinoplu bir aileden gelmedir. Dedesi, II. Mehmet zamanında tersane kethüdalığında, babası Hüseyin Ağa da Darüssınaa kethüdalığında bulunmuşlardı. Kendisi de tersanede reis olarak çalıştı. Barbaros Hayreddin Paşa'nın yanında yetişti.
Seydi Ali Reis, tersane kethüdası olduğundan, bir deniz harekatında bağımsız olarak kumandanlık yapmadı. Rodos'un fethine (1522) ve daha sonra Akdeniz'de cereyan eden bütün deniz savaşlarına Barbaros Hayrettin Paşa yanında katıldı ve Batı Akdeniz bölgesini çok iyi öğrendi. Preveze Deniz Muharebesi’nde (1538) Osmanlı donanmasının sol tarafına komuta ederek büyük yararlıklar gösterdi ve bu savaştan sonra adı daha çok duyulmaya başlandı. Trablusgarp'ın fethiyle biten harekatta Kaptan-ı Derya Sinan Paşa ve Turgut Reis emrinde çalıştı(1551).
Kanuni Sultan Süleyman tarafından, Portekiz donanmasıyla girdiği deniz savaşını kaybeden Murat Reis'in yerine Hint Kaptanlığına atandı ve Basra'daki donanmayı Süveyş'e getirmekle görevlendirildi.
Bu olay onun yaşamının da dönüm noktası oldu. 15 gemiyi derhal tamir ettirerek uygun deniz mevsimi için beş ay bekledi ve donanması ile Basra'dan ayrıldı (1554). Basra'dan aldığı 15 kadırga ile Süveyş'e doğru yol alırken Horfakan şehri açılarında 25 parçalık Portekiz donanmasıyla karşılaştı. Yapılan çarpışmada Portekizliler bir gemi kaybedip geri çekilince yoluna devam etti. Maskat yakınlarında 34 parçalık bir Portekiz Donanmasının saldırısına uğradı. Güney Arabistan sahillerinde dağların denize dik inmesinden faydalanarak, gemilerini Portekiz donanmasıyla kıyı arasına soktu, savaş başladığı zaman dağların kestiği rüzgar sebebiyle Portekiz donanmasının yelkenli gemileri hareketsiz kaldı, kürekli gemileriyle hızlı hareket ederek düşmanın sayı üstünlüğünü yok etmeye çalıştı. Yapılan savaşta Portekizlilerin altı gemisi batırıldı, Osmanlı donanmasının da beş gemisi battı, biri de yandı (1554).
Umman sahilindeki Zufar limanı geçilerek Şihr şehri hizasına gelinince, günbatısı yönünden fil tufanı (Tufan-ı Fil) veya Tsunami denilen bir fırtına çıktı. Çıkan fırtına yüzünden Seydi Ali Reis kalan dokuz kadırgalık donanmasıyla birlikte kıyıdan uzaklaşmak zorunda kaldı. Fırtınaya kapılan, günlerce denizde çalkalanan gemiler doğuya doğru sürüklenerek Hindistan kıyılarına, Gücerat sultanlığının Demen Kalesi önüne gelebildi, burada üç gemi karaya vurdu; geri kalan gemilerdeki top ve levazımı bırakarak Seydi Ali Reis elindeki altı gemiyle Surat limanına girdi; çünkü Portekiz donanması onu yakalamak için dolaşıyordu
Seydi Ali Reis buradan Gucerat'ın başkenti Ahmedabad'a gitti. Harap gemilerle Süveyş'e ulaşmak imkânsız olduğundan, kalan gemiler satılıp karadan İstanbul'a dönülmesine karar verildi. Seydi Ali Reis Gucerat sultanı Ahmet Han tarafından iyi karşılandı. Daha sonra adamlarından bir kısmı Gucerat Sultalığı'nın emrine girdi. Seydi Ali Reis, Ahmedabad'tan Sind memleketinin başkenti Multan'a, oradan Lahor'a, bu şehirden de Delhi'ye gelerek Timuroğullarından Hümayun Şah'ın huzuruna çıktı (1555).
Hümayun şahın ölmesi üzerine Afganistan - İran yoluyla Anadolu'ya hareket etti (1556). Bundan sonra Kabil, Semerkant, Buhara, Meşhet şehirlerinde hükümdarları gördü.
Buhara civarında Özbeklerin saldırısına uğradı ve yaralandı. İran da Meşhet valisi tarafından tutuklandı, daha sonra serbest bırakılarak Şah I.Tahmasp'a gönderildi. Bir süre göz hapsinde kaldıktan sonra Anadolu'ya geçmesine izin verildi ve Şah'ın Kanuni'ye yazdığı bir mektubu da alarak Kazvin'den ayrıldı (1557). Aynı yıl Bağdat'a ulaştı. Böylece Basra'dan çıkışından 3 yıl 7 ay sonra tekrar Osmanlı ülkesine dönüyordu.
Seydi Ali Reis 1557 mayıs ayı başlarında İstanbul'a vardı ve Edirne'de bulunan hükümdarın yanına gitti. Süveyş donanmasının uğradığı kayıptan dolayı padişahtan af diledi. Dolaştığı yerlerde görüştüğü hükümdarların verdiği 18 nameyi sundu; Ali Reis mahvolmuş bir donanmanın sorumlusu olmakla beraber, başına gelen olağanüstü olaylar kabul edilerek suçlu görülmedi, önce Müteferrika yapıldı, sonra Diyarbakır tımar defterine tayin edildi. Bir süre şehzade Selim'in hizmetinde çalıştı, Galata Hassa gemi reislerinden biri oldu (1560). Son görevi bilinmemektedir. 1562 yılında İstanbul'da vefat etti.

Eserleri 

1-Mirat’ı Kainat:
Güneşin hareketinden, yıldızların uzaklığından; kıblenin ve öğle vaktinin tayininden, nehirlerin genişliğinin tespitinden ve rub'u meceyyibden bahseden bir eserdir.
2-Hulast'el- Hay'a :
Halep'te bulunurken hey'et ve matematik dersleri alan Seydi Ali Reis, Ali Kuşçu'nun Fethiye isimli eserini tercüme etmiş ancak bununla yetinmeyerek Mahmud b. Omar al Çağmini'den ve Kadızade-i Rûmî Musa Paşa'nın eserlerinden de faydalanarak tercümesine bir çok ilaveler yapmıştır.
3-Kitab Al-Muhit Fi İlm'al-Eflak Va'l Abhur :
Seydi Ali Reis kısaca Muhit adı ile tanınmış olan meşhur eserini 1554'te Haydarabad'da bulunurken kaleme almıştır. Geçirdiği tecrübelerden sonra kaptanlara ve gemicilere kılavuz olmadan Hint denizlerinde kolaylıkla dolaşım imkânını verecek bir kitap hazırlamak isteyen Seydi Ali Reis bu eserinde; yer tayini, zaman hesabı, takvimler, pusula taksimatı, denizcilikte önemli bazı yıldızlar ve yıldız grupları; meşhur limanlar, Hindistan'ın rüzgar- altı ve rüzgar-üstü sahilleri ile Hint denizindeki adalar, rüzgarlar, tayfunlar, sefer yolları hakkında mühim bilgi ihtiva etmekte; kitabın dördüncü bölümünde Yeni Dünya ( Amerika) ya ait bir bölüm de bulunmaktadır. Kâtip Çelebi, Cihannüma'sında Seylan, Cava, Sumatra ve diğer adalar hakkında verdiği bilgiyi aynen Muhit'ten nakletmiştir. Eserin 1834, 1836, 1837, 1838 yıllarında Hammer tarafından 4 bölümü İngilizceye çevrilmiştir. Ayrıca M. Bittner ve Bonelli eserin bazı bölümleri üzerinde çalışmıştır. Prof. Dr. Fuat Sezgin eseri Almanca bir önsözle birlikte yayınlamıştır. Ne Avrupa'da ne de Türkiye'de tam metin olarak yayınlanmayan eser 2009-2010 yıllarında Pamukkale Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Dili Anabilimdalı yüksek lisans öğrencisi Himmet BÜKE tarafından, Doç.Dr. Turgut TOK danışmanlığında ilk defa Osmanlı alfabesiden Türk transkripsiyon alfabesine çevrilmiş ve eserde bulunan yer adları bir dizin halinde verilmiştir.
4-Mir'at Ül' Memalik:
Seydi Ali Reis'in Hindistan'dan Bağdad'a dönüşünde yol arkadaşlarının, görülen şehirleri, karşılaşılan değişik ve ilginç olayları, ziyaret edilen türbeleri ve çekilen zorlukları anlatan bir kitap yazmasını istemeleri üzerine kaleme almaya başladığı bu eseri 1557' de İstanbul'da tamamlamıştır. Süveyş kaptanlığına tayininden sonra yaşadıklarının bir hikâyesi olan bu eserde Seydi Ali Reis, geçtiği memleketler, tanıştığı hükümdarlar ve şahit olduğu olaylar hakkında bilgi vermektedir. Aynı zamanda şair olan Seydi Ali Reis' in Mir'at ül-Memalik'te şiirlerinden örnekler mevcuttur.

Matrakçı Nasuh

Matrakçı Nasuh (d.1480 - ö. 1564?), Türk minyatürcü, tarihçi ve matematikçi. Asıl adı Nasuh b. Karagöz'dür. Doğum tarihi bilinmeyen Matrakçı Nasuh'un Saraybosna'da doğduğu sanılmaktadır.

Sultan II. Beyazid döneminin (1481-1512) sonlarına doğru Enderun’da eğitim gördüğü bilinmektedir. Devrin ünlü şairi Saî'den dersler almıştır. Ünlü bir hattat olan Nasuh, nesih yazı stilinde değişikler yapmıştır. Divanî yazı stilinde önde gelen isimlerden birisi olmuştur. Enderun'dan çıktıktan sonra bulunduğu vazifeler bilinmemektedir. Eserlerinde kendisi hakkında çok az bilgi bulunduğundan hayatı tam olarak aydınlatılamamıştır.

Sopalarla oynanan ve bir tür savaş oyunu olan matrak adlı sporda ustalığında dolayı matrakçı lakabıyla anılmıştır. Değişik silahları kullanmaktaki ustalığı da bilinmekte olup bu konuda Tuhfetü'l-Guzât adlı bir kitap da yazmıştır.

Matrakçı Nasuh'un minyatür-harita karışımı kendine has bir üslubu vardır, eserlerinde yeryüzünün kuşbakışı görünümünü resmeder. Buna karşın şekilleri tepeden değil, sanki karşıdan görüyormuş gibi çizer. Bu resimlerde kuş ve tavşan gibi hayvanlar olsa da insanlar asla belirmez. Şehirlerdeki binalar tek tek seçilebilir.

Geometri ve matematik alanındaki çalışmaları neticesinde uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamıştır. I. Selim zamanında ona adadığı Cemâlü'l-Küttâb ve Kemalü'l- Hisâb kitaplarını yazmıştır.

Tarih alanında da çalışan Matrakçı Nasuh, Taberî Tarihi 'ni Mecmaü't-Tevârih adıyla Türkçeye çevirmiştir. 3 nüsha olarak yayınlanan Süleymannâme kitabında 1520-1537, 1543-1551 ve 1542-1543 yıllarını anlatmıştır. 1537-1538 yıllarında yazdığı Fetihname-i Karabuğdan, Kanuni Sultan Süleyman'ın İran seferini anlatır. Bu kitaplarda, yol boyunca ordunun geçtiği şehirlerin minyetür şeklinde haritalarını çizmiştir.

Nasuh, Kanuni'nin Fransa kralı I. François'ya destek amacıyla Barbaros Hayrettin Paşa komutasında gönderdiği donanmaya katıldı. Yol boyunca donanmanın uğradığı limanları resmetti.
Osmanlı donanması 1543'te FransaToulon limanında.

Katip Çelebi


Kâtip Çelebi
Katip Çeleb

Hayatı

1609 İstanbul’da doğdu. Babasının adı Abdullah’tır. Babası, Osmanlı devlet ve siyâset adamlarının yetiştirildiği Enderûn kurumunda eğitim görerek yetişmiş bir askerdir. Mustafa bin Abdullah, ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında Kâtip Çelebi diye tanındı. Hacca gittiği ve başmuhasebeci ikinci halifesi olduğu için Hacı Halîfe ismiyle meşhur oldu. Babası aydın bir kişi olduğu için daha beş-altı yaşlarında onu eğitmeye başladı. On dört yaşına kadar çeşitli hocalarından dini ve pozitif bilim eğitimi aldı.
On dört yaşında Anadolu muhâsebesi kalemine kâtip oldu. 1624 yılında babasıyla birlikte Tercan, bir sene sonra da Bağdat Seferi'ne çıktı. Dönüşte babası bir müddet Diyarbakır’da kaldı. 1627-1628’de Erzurum kuşatmasına katıldıktan sonra İstanbul’a geldi ve yaklaşık iki yıl, Bağdat Seferi'ne katılana kadar, Kâdızâde’nin derslerine devâm etti. 1630 Bağdat kuşatmasında ordunun defterini tuttu. Seferden sonra tekrar İstanbul’a dönerek Kâdızâde’nin derslerine katıldı. 1633-1635 Halep Seferi'nde hacca gitme fırsatı buldu. Dönüşte bir kış Diyarbakır’da kalıp oradaki bilgin ve aydınlarla görüştü. 1635 senesinde Sultan Dördüncü Murat ile Revan Seferine katıldı. On yıl kadar çeşitli savaşlarda bulunduktan sonra İstanbul’a döndü ve çeşitli alanlardaki bilimlerle uğraşır oldu.
A’rec Mustafa Efendi, Ayasofya dersiâmı(öğretim görevlisi) Abdullah Efendi ile Süleymâniye dersiâmı (öğretim görevlisi) Mehmed Efendiden ders aldı ve A’rec Mustafa Efendiyi kendisine üstâd edindi. Bir taraftan kendisi öğrenirken, diğer yandan birçok öğrenciye ders verdi.
1645’te Girit Seferi'ne katılması sayesinde haritaların nasıl yapıldığını inceleme fırsatını buldu ve bu konuyla ilgili eserlerde çizilen haritaları gördü. Bu arada görevinden ayrılarak, üç yıl devlette çalışmadı. Bu üç yıl içinde bazı öğrencilerine çeşitli konularda dersler verdi. Yine bu zaman içinde sık sık hastalandığı için, tedavi çareleri bulmak amacıyla, çeşitli tıp kitaplarını okudu. Pek çok eserini bu yıllarda yazmıştır.
Ölümü

Kâtib Çelebi 1657 yılında vefât etti. Mezarı, Vefa’dan Unkapanı’ndaki Mahmûdiye (Unkapanı) Köprüsüne inen büyük caddenin sağ kenarındadır.
Kâtip Çelebi çalışkan, iyi huylu, vakarlı, az konuşan, çok yazan biri olarak bilinir. Arapça, Farsça yanında Lâtince'yi de bilirdi. Osmanlı Devleti'nde Batı bilimleriyle fazla ilgilenen ve Doğu bilimleriyle karşılaştırıp sentezini yapan ilk Türk bilim adamlarından biridir.
Eserleri


  1. Keşfü'z-Zünûn an Esâmi'l-Kütüb vel-Fünûn: Arapça yazılmış, on beş bine yakın kitap ve on bine yakın müellifi tanıtan büyük bir biyografya ansiklopedisi mâhiyetindedir. Mısır’da, Almanya’da, İstanbul’da basıldı. Lâtinceye de çevrilmiştir.
  2. Cihannüma (Kâtip Çelebi): En eski Osmanlı coğrafya kitabıdır. Haritalarıyla birlikte İbrâhim Müteferrika matbaasında basılmıştır. Daha sonra yazılacak coğrafya kitaplarımıza kaynak teşkil edebilecek bu eser, Avrupa dillerine çevrilmiştir.
  3. Tuhfet-ül Kibâr fî Esfâr-il Bihâr: Denizcilik târihi bakımından önemli bir eserdir. Osmanlı Devleti zamanındaki deniz savaşlarını ele almaktadır.
  4. Takvîm-üt-Tevârîh: 1648 târihine kadar yaşanmış olayların kronolojik açıklamasını içerir. Arapça ve Farsça dillerinde basılmıştır.
  5. Fezleket-üt-Tevârîh: Bir mukaddime, üç usûl ve bir son sözden ibâret olan bu eser, varlıkların başlangıcı, peygamberlerin ve hükümdârların târihi diye hülâsa edilebilecek bir târih kitâbıdır.
  6. Fezleke: Fezleket-üt-Tevârih’in devamı niteliğindedir. 1591’den 1654 tarihine kadar yaşanmış olayları anlatır. 1879’da iki cilt olarak basılmıştır.
  7. Kânûnnâme,
  8. Târîh-i Firengî Tercümesi,
  9. Târîh-i Kostantiniyye ve Kayâsire,
  10. İrşâd-ül-Hayâfâ ilâ Târîh-ul-Yunân ver-Rûm,
  11. Süllem-ül-Vusûl ilâ Tabakât-ilFuhûl,
  12. İhlâm-ül-Mukaddes,
  13. Tuhfet-ül-Ahfâr fil-Hikem ve’l-Emsâl ve’l-Eş’âr,
  14. Dürer-i Müntesira vel Gurer-i Münteşira,
  15. Düstûr-ül-Amel fî Islâhil-Hâlâl,
  16. Beydâvî Tefsîri Şerhi,
  17. Hüsn-ül-Hidâye,
  18. Resm-ür-Recm bis-Sim ve’l-Cîm,
  19. Câmi-ul-Mütûn min Cüll-il-Fünûn,
  20. Mîzân-ül-Hak fî İhtiyâr-il-Ehak.

Erzurumlu İbrahim Hakkı


Marifetname deki dunya haritası

Erzurumlu İbrahim Hakkı, 18 Mayıs 1703 yılında Erzurum'a bağlı Hasankale'de dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarda annesini ve daha sonra babasını yitiren İbrahim Hakkı, bir süre amcasının yanında kalmış, bu süre içinde eğitimine devam etmiştir. 1747 tarihinde İstanbul'a gelerek Sultan I. Mahmut ile görüşmüştür. Yeniden Erzurum'a dönen İbrahim Hakkı, sürekli olarak dinî ve bilimsel konularla ilgilenmiş ve 1780 yılında rahatsızlanarak aynı yılın 22 Haziran günü vefat etmiştir.
Manzum ve düz yazı toplam on beş eser yazmış olan İbrahim Hakkı'nın en önemli eserleri Divan ve Marifetname'dir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı, astronomi, fizik, psikoloji, sosyoloji, ve din ile ilgili pek çok bilimsel çalışmalar yapmıştır.Tasavvufî konularla birlikte, fen bilimleri hakkında da geniş bilgileri kapsayan Marifetname adlı eseri, ansiklopedik bir özellik taşımaktadır. 1757'de tamamlanan Marifetname, yalın ve halkın anlayabileceği bir dilde yazılmıştır. Yazarın söylediğine göre, Marifetname 400 kitaptan yararlanılarak yazılmıştır. Bu kitapta ilk defa bir alim tarafından güneş sistemi ('hey'et-i cedide') anlatıldı.

Lagâri Hasan Çelebi


Lagari Hasan Çelebi'nin Ankara Türk Hava Kurumu Müzesi'nde bulunan heykeli
 Lagâri Hasan Çelebi (17. yüzyıl), roketle dikey uçuşu başarıyla gerçekleştirmiş ilk insan olan bilgin.

Füzeciliğin atası olan ünlü Türk bilim adamı Lagari Hasan Çelebi,[not 1] 17. yüzyılın başlarında barut dolu haznesi bulunan bir basit hava roketi ile ilk kez havalanmayı başarmıştır. Uçuş 1633 yılında dönemin Osmanlı padişahı IV. Murat'ın kızının doğum günü kutlamalarında sergilenmiştir. Lagâri Hasan Çelebi 'nin yaklaşık 300 metre kadar havalandığı ve 20 saniye boyunca havada kaldığı ölçülmüştür. Kendisine bağlı bulunan kanatlar sayesinde Boğaziçi'ne oldukça yumuşak bir iniş yapmıştır. İlk önceleri sultan tarafından da desteklenen Hasan Çelebi, daha sonra ulemânın baskısı ile yargılanmış ve Kırım'a sürgüne gönderilmiştir.[not 2] O dönemin şartları içerisinde bu teknolojik gelişmenin arkası belki de bu sebepten gelmemiştir. Bir başka ilginç nokta da modern anlamda ilk roket çalışmalarının bugün Kırım'ın içinde bulunduğu Ukrayna'da başlamış olmasıdır.


Seyahatname'de Hasan Çelebi

Lagâri Hasan Çelebi'nin roketle uçuşunu gösteren 17. yüzyıl gravürü.
Evliya Çelebi'den o günkü Türkçe ile Lagari Hasan Çelebi:
"Lagâri Hasan Çelebi, Murad Han'ın Kaya Sultan nam duhteri pakizesi vücude geldiği gece akube şadmanlığı oldu. Lagari Hasan, elli okka barut macunundan yedi kollu bir fişeng iacad etti. Sarayburnu'nda Hünkar huzurunda fişenge bindi ve şakirdleri fişengi ateşlediler. Lagari, "Padişahım seni Hüda'ya ısmarladım" diyerek temcid ve tevhid ile evci asumana huruc eyledi...
Denize indi...
Yanında olan fişengleri ateş edip ruyi deryayı çeragan eyledi. Bam-ı felekde fişengi kebirinin barutu kalmayıp da zemine doğru nüzul ederken, ellerinde olan kartal kanatlarını açıp Sinanpaşa Kasrı önünde deryaya indi. Oradan şenaverlik ederek uryan huzurı padişahiye geldi. Zemini bus ederek selam verdi. Bir kise akça ihsan olunup yetmiş akça ile sipahi yazıldı. Sonra Kırım'da Selamet Giray Han'a gidüp orada merhum oldu. Rahmetli yar-i gaar-ı sadıkımız idi.

Notlar

  1. ^ Farsça lageri çelimsiz demektir.
  2. ^ Bu konudaki en büyük kaynak olan Seyahatname'de Lagâri Hasan Çelebi'nin ilmi çalışmalarından dolayı sürgüne gönderildiği veya katledildiği ile ilgili bilgi yoktur. Şeyhülislamın da bu konuda bir fetva verdiğine dair bir kayıt bulunamamıştır.

Sabuncuoğlu Şerefeddin

Sabuncuoğlu Şerefeddin, Fatih Sultan Mehmet döneminin en ünlü hekim ve
Şerafeddin Sabuncuoğlu
Şerafeddin Sabuncuoğlu
Şerafeddin Sabuncuoğlu
1385
Ölüm1468
Etnik kökenTürk
MeslekHekim
cerrahlarından biridir. İlk Türkçe cerrahi eserin sahibidir.


Hayatı

1386 yılında Amasya’da doğmuştur. Dedesi Sabuncuoğlu Hacı İlyas Çelebi ve babası Ali Çelebi de hekimbaşılık yapmış olan Sabuncuoğlu, Amasya'daki Bimarhane'de Burhaneddin Ahmed’den tıp eğitimi aldıktan sonra yine burada 17 yaşında hekimlik yapmaya başlamıştır. Sabuncuoğlu Şerafeddin 14 yıl boyunca da Bimarhane'de çalışmalarını sürdürmüştür. Yaptığı çalışmalar sonucunda zamanla adı bütün Anadolu'da duyulmuştur.Şu anda adına bir hastahane vardır.

Eserleri

Eserlerinde dönemin yaygın bilim dili yerine Türkçe'yi tercih etmiş ve sadece tıp alanında eserler vermiş olan Sabuncuoğlu'nun tıp ve cerrahi ile ilgili biri tercüme ağırlıklı diğer üçü telif olmak üzere dört eserinin varlığı bilinmektedir. Akrabadin Tercümesi II.Beyazıt'ın valiliği döneminde hekimbaşı ve diğer hekimlerin talebi üzerine Şerafeddin Zeyneddin bin İsmail-ül Cürcani'nin "Zahire-i Harzemşahi" adlı eserindeki Akrabadin bölümünün çevirisidir. Sabuncuoğlu tercümeye iki bölüm eklemiştir. Sabuncuoğlu'nun önerdiği Türkçe tıp terimleri tercümeye ayrı bir önem katmaktadır.
Tanınmış olan ikinci eseri Cerrahiyet-i al Haniye'dir. Eserin bilinen üç kopyasından ikisi İstanbul Fatih Millet Kütüphanesinde diğeri de Paris Bibliotheque National'dedir. Eserde 138 resim ve 168 alet resmi bulunmaktadır.
Mücerrebname adlı eseri Sabuncuoğlu'nun hayvanlar ve kendi üzerinde denediği ilaçlardan oluşan özgün bir eserdir. Yazarın bir diğer önemli eseri Cerrahname'dir.
Bilim alemine ilk defa 1920 yılında Doktor Hakkı Uzel tarafından yayınlanan bir makalede tanıtılan Sabuncuoğlu'nun eserleri günümüz diline İlter Uzel tarafından aktarılmıştır.

Kitapları

Mücerreb-name
Sabuncuoğlu Şerefeddin, Cerrahiyyetü'l Haniyye I
Sabuncuoğlu Şerefeddin, Cerrahiyyetü'l Haniyye II

Piri Reis


Piri Reis
Piri reis world map 01.jpg
Piri Reis'in Haritası (İlk Dünya Haritasının bir parçası)
DoğumAhmet Muhiddin Piri
1465-1470
Gelibolu Türkiye Bayrağı Türkiye
Ölüm1554
Kahire
Piri Reis


Piri Reis, Ahmet Muhiddin Piri, Ahmet ibn-i el-Haç Mehmet El Karamani (d. 1465-70, Gelibolu - ö. 1554, Kahire), Osmanlı denizcisi. Amerika'yı gösteren Dünya haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla tanınmıştır.
Piri Reis eşsiz bir kartograf ve deniz bilimleri üstadı olmasının yanı sıra, Osmanlı deniz tarihinde izler bırakmış bir kaptandır.


Karamanlı bir ailenin çocuğu olan Ahmet Muhiddin Piri'nin ailesi Karamanoğulları'nın Osmanlı Devleti'ne katıldığı Fatih Sultan Mehmet devrinde padişahın emri ile İstanbul'a göç ettirilen ailelerdendir. Aile bir süre İstanbul'da yaşamış, sonra Gelibolu'ya göç etmiştir. Piri Reis'in babası Karamanlı Hacı Mehmet, amcası ise ünlü denizci Kemal Reis'tir. Piri denizciliğe amcası Kemal Reis'in yanında başladı; 1487-1493 yılları arasında birlikte Akdeniz'de korsanlık yaptılar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldılar. 1486'da Endülüs'te Müslümanların hakimiyetindeki son şehir olan Gırnata'da katliama uğrayan Müslümanlar Osmanlı Devleti'nden yardım isteyince o yıllarda deniz aşırı sefere çıkacak donanması bulunmayan Osmanlı Devleti, Kemal Reis'i Osmanlı Bayrağı altında İspanya'ya gönderdi. Bu sefere katılan Piri Reis, amcası ile birlikte müslümanları İspanya'dan Kuzey Afrika'ya taşıdı. Venedik üzerine sefer hazırlığına girişen II. Beyazid'in Akdeniz'de korsanlık yapan denizcileri Osmanlı donanmasına katılmaya çağırması üzerine 1494'te amcası ile birlikte İstanbul'da padişahın huzuruna çıktı ve birlikte donanmanın resmi hizmetine girdiler. Piri Reis, Osmanlı Donanması'nın Venedik Donanması'na karşı sağlamaya çalıştığı deniz kontrolü mücadelesinde Osmanlı donanmasında gemi komutanı olarak yer aldı, böylece ilk kez savaş kaptanı oldu. Yaptığı başarılı savaşların sonucunda Venedikliler barış istediler ve iki devlet arasında bir barış anlşması yapıldı. Piri Reis, 1495-1510 yıllarında İnebahtı, Moton, Koron, Navarin, Midilli, Rodos gibi deniz seferlerinde görev aldı. Akdeniz'de yaptığı seyirler sırasında gördüğü yerleri ve yaşadığı olayları, daha sonra Kitab-ı Bahriye adıyla dünya denizciliğinin de ilk kılavuz kitabı olma özelliğini taşıyacak olan kitabının taslağı olarak kaydetti.


Piri Reis, 1511'de amcasının bir deniz kazasında ölümünden sonra Gelibolu'ya yerleşti. Barbaros Kardeşler'in idaresi altındaki donanmada halaoğlu Muhiddin Reis ile Akdeniz'de bazı seferlere çıktıysa da daha çok Gelibolu'da kalıp haritaları ve kitabı üzerinde çalıştı. Korsanlık yaptığı yıllarda ele geçirdiği kimisi Kristof Kolomb'a, kimisi başka korsanlara ait haritaları vardı. Bu haritalardan ve kendi gözlemlerinden yararlanarak 1513 tarihli ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, İber Yarımadası, Afrika'nın batısı ile yeni dünya Amerika'nın doğu kıyılarını kapsayan üçte birlik parça, bu haritanın günümüzde elde bulunan bölümüdür. Bu haritayı dünya ölçeğinde önemli kılan, günümüze kalmamış olan[kaynak belirtilmeli], Kristof Kolomb'un Amerika haritasındaki bilgileri içeriyor olması rivayetidir. Barbaros Kardeşler, 1515 yılında dünyanın en büyük deniz güçlerinden birisini oluşturmuş ve Kuzey Afrika'da fetihler yapmışlardı. Piri Reis, Oruç Reis'in kaptanlarından birisi olarak hediye sunmak üzere yardımını bekledikleri Yavuz Sultan Selim'e gönderildiğinde Yavuz'un yardım olarak verdiği iki savaş gemisi ile geri döndü. Piri Reis, 1516- 1517 yıllarında İstanbul'a geldiğinde tekrar Osmanlı donanmasının hizmetine girdi; Derya Beyi (Deniz Albayı) rütbesini aldı ve Mısır seferine gemi komutanı olarak katıldı. Donanmanın bir kısmı ile Kahire'ye geçip Nil ırmağını çizme fırsatı buldu. Ünlü denizci, İskenderiye'nin ele geçirilmesinde gösterdiği başarılar ile padişahın övgüsünü kazandı ve sefer sırasında haritasını padişaha sundu. Günümüzde bu haritanın bir parçası mevcuttur, diğer parçası kayıptır. Bazı tarihçilere göre, Osmanlı padişahı dünya haritasına bakmış ve 'Dünya ne kadar küçük...' demiştir. Sonra da, haritayı ikiye bölmüş ve 'biz doğu tarafını elimizde tutacağız..' demiştir.. Padişah, daha sonra 1929'da bulunacak olan diğer yarıyı atmıştır. Bazı kaynaklarca, günümüzde bulunamamış olan doğu yarısını, Hint Okyanusu'nun ve onun Baharat yolunun kontrolünü ele geçirmek için Padişahın yapacağı olası bir sefer için kullanmak istediği bile iddia edilmektedir. Piri Reis seferden sonra, tuttuğu notlardan Bahriye için bir kitap yapmak amacıyla Gelibolu'ya döndü. Derlediği denizcilik notlarını bir Denizcilik Kitabı (Seyir Kılavuzu) olan Kitab-ı Bahriye'de bir araya getirdi. Kanuni Sultan Süleyman'ın dönemi, büyük fetihler dönemiydi. Piri, 1523'deki Rodos seferi sırasında da Osmanlı Donanması'na katıldı. 1524'de Mısır seyrinde kılavuzluğunu yaptığı sadrazam Pargalı Damat İbrahim Paşa'nın takdiri ve desteğini kazanınca, 1525'da gözden geçirdiği Kitab-ı Bahriye'sini İbrahim Paşa aracılığıyla Kanuni'ye sundu. Piri Reis'in 1526'ya kadar olan yaşamı Kitab-ı Bahriye'den izlenebilir. Piri Reis, 1528'de, ilkinden daha içerikli ikinci dünya haritasını çizdi. 1533 yılında Barbaros Hayrettin Paşa kaptan-ı derya olunca Piri Reis de Derya Sancak Beyi (Tümamiral) ünvanı alan Piri Reis, sonraki yıllarda, güney sularında devlet için çalıştı. Barbaros'un 1546'da ölümünün ardından Mısır Kaptanlığı (Hint Denizleri Kaptanlığı da denilirdi) yaptı, Umman Denizi, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi'ndeki deniz görevlerinde yaşlandı. Osmanlı donanmasında yaptığı son görev idamıyla sonuçlanan Mısır Kaptanlığı oldu.

İdamı

Mısır Kaptanı Piri Reis 1552'de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde, Hürmüz Kalesi'ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra'ya döndü. Tamire muhtaç donanmayı orada bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndü, gemilerden birisi yolda battı. Donanmayı Basra'da bırakması kusur sayıldığı için Mısır'da hapsedildi. Basra valisi Kubat Paşa'ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik hırsı yüzünden hakkında padişaha olumsuz rapor verildi ve dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın fermanı üzerine 1554'te boynu vurularak idam edildi. İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri Reis'in terekesine devletçe el konuldu.
İdamı ile ilgili iddialar [değiştir]
Piri Reis'in idamında Hürrem Sultan'ın rolü olduğu hakkında bir rivayet vardır[1]. Hürrem Sultan'ın Kırım'dan Kemal Reis ve Piri Reis'in gemisi ile İstanbul'a getirildiği iddia edilir. Piri Reis'in dünya haritasının parçası Topkapı Sarayı Harem Dairesi'nde bulunmuştur. Hürrem Sultan'ın Piri Reis'in başarısının önüne geçmek için dünya haritasını parçaladığı ve parçaların Rusyaya gönderildiği ve ardından Kanuni'nin aklına girerek Piri Reis'i idam ettirdiği iddia edilir.

Başlıca yapıtları

Kitab-ı Bahriye
Piri Reis'in Haritası (İlk Dünya Haritası)